SDAM SEMİNER ETKİNLİĞİ:
“İSLÂM MEDENİYETİNİN GELECEĞİ”
Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM)'nin İstanbul Fatih'teki Genel Merkezi'nde Yenişafak Gazetesi yazarı Yusuf KAPLAN tarafından “İslâm Medeniyetinin Geleceği” konulu bir seminer verildi. 16 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirilen seminerde Yusuf Kaplan, İslâm ve Batı medeniyetinin temel değerlerini mukayese ederek önemli bilgiler paylaştı.
Tarihin Yeniden Yazıldığı Kritik Bir Süreçten Geçiyoruz
Batı'nın yaşadığı toplumsal-bilimsel devrimlerden sonra yükselişe geçerek dünya çapında bir sömürü düzeni kurduğunu fakat II. Dünya Savaşı'ndan sonra Batı için çöküş sürecinin hızlandığını ifade eden Kaplan, “Batı sömürgeciliğini ileri boyutlara taşıyarak küresel emperyalizm aşamasına erişti. Söz konusu aşama, Batı'nın gücünün zirvesiydi. Ancak Batı, gücünün zirvesinde ‘zırlavalamaya' başladı. Şimdi Batı uygarlığının çöküşünden sonra, tarihin yeniden yazıldığı kritik bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçte İslâm dünyası gerçek anlamda bağımsız hale gelmelidir” dedi.
Avrupa Medeniyeti Irk Merkezlidir, Cihanşümul Bir Anlayış Yoktur
Kaplan, İslâm'da farklılıkların Allah'ın ayetlerinden olduğunu, ancak Batı medeniyetinde ise farklılıkların bir tehdit olarak görüldüğünü belirttikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Avrupa Medeniyetindeki en geniş perspektif ırk merkezlidir. Avrupalılarda evrensellik, cihanşümul bir anlayış bulunmamaktadır. Yani Alman Alman için, Fransız Fransız için, İngiliz İngiliz için çalışır. Bu nedenle iki binlik yıllık bir rüya olan Avrupa Birliği, hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşemez. Batı uygarlığı esas itibariyle ‘nesebe', İslam medeniyeti ise ‘edebe' dayanır. Batı her zaman ırkçıdır. Bu nedenle, insanlığın sorunlarına çözüm üretmekten uzaktır.”
Batı'nın Hakikatte “Özgürlük ve İnsan Hakları” İle İlgisi Yoktur
Batı'nın farklılıklara saygısı olmadığı için ‘özgürlük ve insan hakları' mefhumlarıyla da hakikatte bir ilgisi bulunmadığını vurgulayan Kaplan, “Müslümanlar tarih yapan aktörler oldukları dönemlerde dünyanın dört bir yanına yayılmışlardır. Ancak Müslümanlar gittikleri yerlerde soykırım, yağma ve asimilasyona başvurmamışlardır. İslâm sulh dinidir. Batılılar ise gittikleri her yerde katliamlara sebebiyet vermişlerdir. Yaptıkları zulümleri ise ‘insan hakları ve özgürlük' argümanlarıyla perdelemeye çalışmışlardır. Ancak Batı'nın insan hakları ve özgürlüklerle hiçbir ilgisinin bulunmadığı gayet açık bir husustur. Zira Batı medeniyeti, irfani gelenekten uzak maddeci/çıkarcı/makyavelist bir karaktere sahiptir” değerlendirmesinde bulundu.
“Kardeşlik” Fikir ve Pratik Olarak Sadece Müslümanlarda Var
Batı'nın ırkçı ve çıkarcı tabiatından ötürü gerçek kardeşliği anlayamayacağına işaret eden Kaplan, “Kardeşlik denilince Güney Afrika'dan Malezya'ya kadar bütün Müslümanlar heyecanlanmaktadır. Bu olağanüstü bir şeydir. Ben buna ‘Müslüman olma coşkusu ve ruhu' diyorum. Bu coşkuyu ve ruhu kaybetmemiz için çeşitli operasyonlara tabi tutuluyoruz. Son dönemde İslâm'a zarar veren örgütlerin ortaya çıkarılmasının sebebi de budur” dedi.
Selahaddin'in Çocuklarıyla, Selçuklu'nun Çocukları Bir Medeniyet Kurdular
Kaplan, Batılıların Müslümanların tekrar birlik olmasından çok korktuğunu, bu nedenle etnik ve mezhep temelli ayrıştırma projelerine başvurduğunu belirtti. “Bin yıldır Selahadin'in çocuklarıyla, Selçuklunun çocukları bir düzen kurdular. Akide, fikir ve siyaset üzerinden bir medeniyet kurdular. Mısır'dan, Tunus'a, Libya'ya kadar hala izleri var. Batıları esas olarak korkutan tekrar bu düzenin canlandırılmasıdır. Bu nedenle Müslümanlara yönelik büyük tuzaklar kurulmaktadır.”
Batı'nın Karşısında Durabilecek Tek Güç İslâm'dır
Son olarak Kaplan, Batı medeniyetinin yaptığı tahribatları onaracak ve Batı'nın küresel sömürü düzeninin karşısında durabilecek tek gücün İslâm olduğunu söyleyerek şunları dile getirdi: “Batı, Japonya'yI kendisine tamamen bağladıktan sonra bitirdi. Şimdi aynı süreç Çin için devreye konulmuş durumda. Doğu dinlerinin Batı'ya karşı koyabilme kapasitesi yok. Bu açıdan Batı'nın karısında tek alternatif güç İslâm'dır. 1989 yılında, dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Cleas'ın ‘küresel sistemin önündeki en büyük tehdit, İslam'dır' sözü bu gerçeği yeterince kanıtlıyor. İslâm'a karşı İslâm projesinin devreye sokulması bu yüzdendir. Yani İslâm ile Soğuk Savaş sonrası ‘postmodern' bir yöntemle mücadele ediliyor. Akidede, siyasette ve fikirde Ehl-i Sünnet anlayışının hedef haline getirilmesinin sebebi de budur.”