Gençlik, Şehir ve Üniversite
Bazı üniversiteler, eylülün üçüncü haftasında öğretime başladı. Büyük çoğunluğu ise önümüzdeki hafta başı öğretime başlayacak.
Üniversitelerin açılışı ile birlikte yaklaşık sekiz milyon genç, üniversitelerin kapısından içeri girecek, onların bir kısmı da ilk kez büyük bir şehre gelecek.
Üniversite, hiç kuşkusuz kendisine ait imkânları ile gençlerin önüne çok şey koyar: Donanımlı hocalar, devasa kütüphaneler, nitelikli arkadaşlık çevreleri …
Büyük şehir de başlı başına bir üniversitedir: Sosyal ortamlar, ilim kurumları, nitelikli şahıs ve topluluklarla tanışma…
Şehirde okuyan öğrenci, farkında olmadan sadece üniversiteyi değil, aynı zamanda şehri okur; tanır ve şehir hayatına vakıf olacak donanımı yakalar.
Ne var ki irade sahibi olmamızın bir karşılığı olarak hayatta, önümüze hep farklı seçenekler çıkar. Şair Sümmanî’nin ifadesiyle,
“Dünyada bulmadım gönüle mekân
Nerde bir gül bitse etrafı diken”
İnsanın imtihan noktası da tam burayla ilgilidir. Hayatta iyilikler ve kötülükler çoğu zaman iç içedir ve onları tercihte bulunmak size kalmıştır.
Özellikle sosyal bilimlerde okuyan öğrenciler, gencecik dimağları ile dünyanın derinleşmiş üniversitelerinde okumuş akademisyenlerin karşısına çıkarlar.
Ne yazık ki akademisyenlerin tamamının yegâne kaygısı, doğruları öğretmek değildir. Masonu, inançsızı, insansever görünürken insanı insanlıktan çıkaran eğilimlere yönlendirenler şu veya bu alanda üniversite kürsülerini işgal edebilmekteler.
Sıradan fakülteler bir yana hâlâ pek çok ilahiyat fakültesinde bazı hocalar için öğrencide İslam karşıtı bir eleştiri oluşturmak, onda İslâmî bir şuur oluşturmaktan evladır. Dolayısıyla hoca için, öğrencinin İslam’ı sorgulamasını sağlamak başarıdır, zihninin özgürlüğe açılmasıdır.
Hoca kendisinin bu eğiliminin altında, Batı’nın İslam dünyasını sömürme projelerinin bulunduğunun farkında bile değildir.
Yine fakültelere İslam medeniyet tarihi dersleri konmuştur. Amacı öğrenciye İslam medeniyetini tanıtmak olan bu derslerin kimi hocaları, en bilinen fakültelerin kürsülerinde dersi yıl boyu Müslümanlar aleyhine konuşmak için bir fırsat olarak kullanmaktadır. Düşünceleri hastalıklı kişilikleri ile bütünleştiğinde İslam aleyhinde kılıca dönüşmektedir.
Ana taktik şudur: Hoca, sürekli geçmişi överek bugüne saldırır. Görünüşte İslam medeniyetinin görkemli günlerine hayranlığını ifade eder. Hakikatte ise öğrenciyi bugünün Müslümanlarından koparmakla kalmaz, bugünün Müslümanına düşman yapar.
Zannederim Masonik kuruluşlarda özenle geliştirilen bu anlatım tarzı, hakikatte ilahiyat fakültelerine gelen dindar ailelerin gençlerini sekülerleştirmek için bir propaganda aracı olarak kullanılmaktadır. Hocaların çoğu bunun farkında değildir, bir kısmı da İslam’ı eleştirmenin kendisine konum kazandıracağını ummaktadır.
Pek çok genç, bu tür şuursuz ve kaygısız hocaların elinde heba oldu.
1980’li yıllara kadar üniversitelileşme bazıları için solculaşma ile eşzamanlı bir değişim iken günümüzde pek çok genç için üniversitelileşme bu tür şuursuz ve kaygısızların faaliyetiyle sekülerleşme yoluna girmektir.
Büyük şehir ortamı, sunduğu imkânlarla beraber riskler de barındırır ve o risklerden korunmanın yegâne yolu, topluluk hâlinde bulunmaktır.
Kimi zaman üniversitelerde bizzat dekan düzeyinde öğrencilere yalnızlık telkini yapılır. Hocaya bakarsanız öğrenciyi özgürlüğe sevk etmiştir. Hakikatte kurda kuşa yem etmiştir.
Dolayısıyla mevcut koşullar üniversiteye başlayan bir öğrenciye de ailesine de sorumluluklar yüklemektedir.
Gençlerin yoldan çıkaran akademik literatür ve kadroların yanında şehir ortamının olumsuz yanlarına karşı da desteklenmeye ihtiyacı vardır.
Gençler yaşları gereği taşkınlığa eğilimli olur. Gençte taşkınlık eğilimi hissetmek paniklemek için tek başına bir sebep değildir. Ama gençte; şuursuz ve kaygısız kişilerin yalnızlığa, bireyciliğe, sorumsuz eleştiriye teşvik eden görüşlerine eğilim izlemek, kaygılanmak için ciddi bir sebeptir.
Genç; çocuk değildir. Ona yardımcı olmak, ona ortamı hakkıyla tanıtmakla mümkündür. Genç, ortamı farklı yanlarıyla tanındığında belki anne babasından çok daha keskin bir duyarlılıkla kendi inanç ve değerlerini yaşatmaya çalışacak, üniversiteyi hakkı öğrenmek, yaşamak ve öğretip yaşatmak için bir fırsat olarak görecektir.