Sultan II. Abdülhamid ve Osmanlı'ya Yönelik Bir Tasfiye Tertibi Olarak
GİRİŞ
Sidar Ergül
31 Mart Olayı, 24 Temmuz 1908'de başlayan II. Meşrutiyet döneminin en ilgi çekici olaylarından birisi olarak kabul edilmektedir. Osmanlı Devleti'nin Rûmî takvimine göre 31 Mart 1325 (miladî takvime göre ise 13 Nisan 1909) yılında olay yaşanmıştır. Bundan dolayı “31 Mart Vakası” olarak anılmıştır. Bugüne dek olayın çıkış nedenleri ve amilleri hakkında çeşitli iddialar ortaya atılmıştır.
31 Mart Hadisesi; bir irtica vak'ası mıdır, yoksa bir ihtilâl mi yahut irticai görünümün verildiği toplumu dizayn ve Osmanlı'yı tasfiye operasyonu mudur? İdeolojik ve kişisel yaklaşımlar nedeniyle olayın hakikatine ulaşmak pek kolay değildir. Hadise, II. Abdülhamid'in döneminin sonlarında yaşanmış ve neticede II. Abdülhamid tahttan indirilmiştir. Kimilerine (Ermeniler, ittihatçılar) göre Sultan Abdülhamid, “Kızıl Sultan (yani kan dökücü)”, kimilerine göre ise “Ulu Hakan”dır. Böylesi yaklaşımlar “tarafgirlik” ya da “düşmanlık” duygularından kaynaklanmaktadır ve meselenin aslını yakalamayı zorlaştırmaktadır.
1908 yılında yeniden ilan edilen Kanûn-i Esasi'ye bazı ilaveler yapılmıştır. Bunlardan “ilave edilen 120. madde, bütün Osmanlı vatandaşlarına, kimseye önceden haber vermeden teşkilatlanma ve toplantı hakkı veriyordu. Bu ilave o sırada esmekte olan hürriyetçi fikirlerin bir gereği olarak yapılmıştı.” Bu gelişme ile hızlı bir şekilde birçok dernek, cemiyet ve basın organı kurulmuştur. Bunun yanında bir yıl içinde 310 civarı çeşitli gazete ve derginin çıktığı belirtilmektedir. Bu durum olumsuz sonuçları da beraberinde getirmiştir.
Jön Türkler Meşrutiyeti “her derde deva” türünden bir tılsım gibi göstererek, kitlelerin hayallerini pompalamış, Meşrutiyetle pek çok kesimde mucizevî çözümler beklentisi oluşturmuştur. Basın ise beklediği hürriyet sarhoşluğunu kutlamıştır. Ancak bu sevinç bir süre sonra hayal kırıklığına dönüşecektir. Azınlıklar ise Meşrutiyeti Osmanlı'dan kopmanın bir aşaması olarak görmüşlerdir. İttihat-Terakki liderleri ise II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte imparatorluğun çöküşünü önleyebileceklerini zannediyorlardı. Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra Bulgaristan bağımsızlığını ilan ederken Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek'i topraklarına katmış, Girit ise Yunanistan tarafından ilhak edilmiştir. Bu karmaşa ortamında, muhalefet de şiddetlenmiştir. Dolayısıyla Meşrutiyet üzerinden “Kimin hangi amaçla, Sultan II. Abdülhamid'i düşürmek istediği açıkça görülmektedir. Bu arada iyi niyetle mücadele eden ve geniş tabanlı bir muhalefetin içinde yer alan samimi unsurlar bir süre sonra oyuna geldiklerini fark etmiş, ancak o zaman da İttihat ve Terakki diktatoryasından” kurtulamamışlardır. İmparatorluğun 31 Mart Vakası'ndan sonra bir daha hiç toparlanamadığı ve 10 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde dağıldığı da göz önüne alındığında hadisenin mühim roller içerdiği açıkça görülmektedir.
31 Mart Hadisesini; Sultan II. Abdülhamid'i devirme, yönetimi ele geçirme ve Osmanlı Devleti'ni tasfiye süreci olarak “31 Mart Darbesi” şeklinde niteleyebiliriz.