Suudi Arabistan'daki İslâmî Hareketler
Suudi Arabistan, Müslümanların sağlam bir akideyi çok konuşmaları gereken bir süreçte bu iddia ile ortaya çıkmıştır. Ancak süreç içinde etkisi altına aldığı Müslümanları bu iddia üzerinden İslam ümmetinden koparıp İngiliz emperyalizmine payanda eden bir mekanizmanın merkezine, sponsorluğuna dönüşmüştür.
Suudi Arabistan, İslam dünyasının son iki yüzyılda yaşadığı sorunların tamamında emperyalizmden yana fiili olarak pay sahibidir.
Suudi Arabistan, bu çerçevede her dönemde kendini yenileyerek Müslümanların kendi bağlamında tutacak beceriyi göstermiştir. Onu bu noktada, diğer İslam ülkelerinden ayıran, onu özgün kılan, İslamî hareket potansiyelini devlet tekeline alarak etkisizleştirme ya da emperyalizme hizmet edecek şekilde yönlendirme becerisidir.
Özellikle Arap dünyasında İslamî hareketlerin maddi yoksulluğu, ilme duydukları ihtiyaç ve ulusalcı sosyalist rejimlerden gördükleri baskı, onları kendilerine bu hususlarda kapı açacak bir ülkeye muhtaç durumda bırakmıştır. Suudi Arabistan, bu ihtiyacı suiistimal ederek, kapısına gelen Müslüman hareket ve önderleri pasifize edecek ya da emperyalizmin hizmetine sürükleyecek şekilde yönlendirmeye çalışmıştır.
Bu durum, özellikle Arap İslam coğrafyasında İslamî hareketler için kavrayanı kahreden bir avcı-kapan mekanizması oluşturmuştur: Ulusalcı sosyalist rejimlerin, katletmek, hapsetmek veya itibarsızlaştırmak için peşine düştükleri nice muvahhid âlim, Suudi'ye varınca nefes alacağı bir ortamı bulduğunu düşünmüş ama orada Suudi'nin kapanına düşerek hedefinden uzaklaşmış hatta kimi zaman hedefine tam zıt yönde faaliyet göstermeye başlamıştır.
Bu konuda en talihsiz âlimler, Suriye âlimleri, onlardan sonra Irak ve Mısır âlimleridir. Her üç ülkedeki ulusalcı sosyalist rejimler, Suudi ile işbirliği içinde çalışarak sözü edilen avcı-kapan tuzağına düşürülmüştür. Suudi'nin bu işbirliği hadisesinden hiçbir Suud kralı istisna görünmemektedir. Bu konuda yapılan istisnalar, hakikatin tüm boyutlarını bilmemekten kaynaklanmaktadır.
Öyle anlaşılıyor ki uluslararası sistem Arap İslam dünyasında aleyhlerindeki değişimi gerçekleştirecek en etkili güç olarak İhvan-ı Müslimin'i görmüş, Suudi Arabistan'a İhvan'ı etkisizleştirme vazifesi yüklemiştir. Suudi Arabistan, bu vazifeyi özellikle sağlam bir İhvan eğitiminden geçmeyen Suriye ve Irak İhvan âlimleri üzerinden icra etmiştir.
Suudi Arabistan'daki İslamî hareketler incelendiğinde tamamının İhvan-ı Müslimin fikriyatını Vehhabilikle bütünleştirme şeklinde vücut buldukları ve Suudi yönetiminden himaye gördükleri anlaşılmaktadır.
Samimi muvahhid âlimler, Suudi himayesini bir imkân olarak değerlendirmiş; pratiği önceleyen İhvan akidesini teorik ve yanıltıcı muvahhitliğe Suudi'nin yönlendirmesiyle eğilim göstermekte büyük bir vebal görmemiştir. Ancak bu yöndeki sapmanın faciası ve İslam dünyasına maliyeti zamanla ortaya çıkmış; bu âlimler Vehhabiliğe olan ilgilerini kaybetmeden Suudi Arabistan'la yollarını ayırma ihtiyacı duymuşlardır.
Bunun için Suudi Arabistan tarihinde ilk kez İslam hareketler bir bütün olarak Suudi Arabistan'la yollarını ayırmışlardır. Geldiğimiz noktada Suudi Arabistan artık ülkelerinde baskı gören İslam âlimlerini himaye eder görünen bir merkez olma konumundan çıkmış; bir zamanların ulusalcı sosyalist rejimleri gibi o âlimlere ve İslami hareketlere doğrudan baskı yapan bir ülke görünümüne bürünmüştür.
Bu tablo içinde özellikle geçmişte Suudi yönetimiyle çalışan Sahva ve Sururi hareketi âlimleri Bangladeş ve Mısır misali hapislere atılmıştır. Bu âlimlerin yakın bir dönem içinde idam edilmesi muhtemeldir.
Bununla beraber bu âlimlerin başına gelenler Müslümanları mahzun etse de Suudi Arabistan'ın İslam âlimlerini ve İslamî hareketleri himaye eden bir ülke görünümünden çıkması genel anlamda İslam âleminin lehinedir.
Sürecin devam etmesi, İslam dünyasının benzer bir tuzağa düşmemesi durumunda büyük değişimlere vesile olabilir.